Marvel Sinematik Evreni (MCU), Avengers: Endgame’den bu yana inişli çıkışlı bir yolculukta. 36. filmi Thunderbolts* ile MCU, hem tanıdık formüllerine sadık kalıyor hem de beklenmedik derecede taze bir soluk getiriyor. Jake Schreier’in yönetmenliğinde ve Florence Pugh’un başrolde parladığı bu anti-kahraman filmi, Marvel’ın son yıllarda yaptığı en cesur ve duygusal işlerden biri olarak öne çıkıyor. Peki, Thunderbolts* neden izlenmeye değer? Gelin, spoilersız bir şekilde filme yakından bakalım.

Kim Bu Thunderbolts?
Thunderbolts*, Marvel’ın “B-takımı” olarak nitelendirilebilecek bir grup karakteri bir araya getiriyor: Yelena Belova (Florence Pugh), Bucky Barnes (Sebastian Stan), Red Guardian (David Harbour), John Walker (Wyatt Russell), Ghost (Hannah John-Kamen), Taskmaster (Olga Kurylenko) ve gizemli Bob (Lewis Pullman). Bu ekip, Avengers’ın parlak kahramanlarından çok uzak; her biri kendi geçmişiyle, travmalarıyla ve kusurlarıyla mücadele eden, toplumun kenarına itilmiş karakterler. Filmin gücü, bu “reddedilmişler” topluluğunun dinamiklerinden ve birbirleriyle olan çatışmalı ama samimi ilişkilerinden geliyor. Filmin ana kötü karakteri Valentina Allegra de Fontaine (Julia Louis-Dreyfus) ise hikâyeye siyasi ve entrikalı bir boyut katıyor. Onun manipülatif varlığı, ekibin bir araya gelme sürecini hem karmaşıklaştırıyor hem de izleyici için merak uyandırıcı kılıyor.

Thunderbolts*’un en büyük sürprizi, süper kahraman filmlerinde alışık olmadığımız kadar ciddi temalara odaklanması. Depresyon, yalnızlık, geçmişle yüzleşme ve kendine değer bulma gibi konular, filmin duygusal omurgasını oluşturuyor. Özellikle Yelena Belova’nın hikâyesi, Florence Pugh’un performansıyla birleştiğinde, seyirciyi etkiliyor. Pugh, Yelena’ya hem alaycı bir mizah hem de kırılgan bir insanlık katarak filmin yıldızı olmayı başarıyor. Lewis Pullman’ın canlandırdığı Bob karakteri de hikâyeye beklenmedik bir katman ekliyor. Onun gizemli geçmişi ve iç çatışmaları, filmin hem aksiyon hem de duygu yüklü anlarını zenginleştiriyor.

Aksiyon sahneleri, Marvel’ın klasik formülünden sapmadan ama kendine özgü bir tarzla sunuluyor. Özellikle filmin açılış sekansı, sinematograf Andrew Droz Palermo’nun gölgeli ve stilize çekimleriyle öne çıkıyor. Palermo’nun The Green Knight gibi işlerden gelen görsel hassasiyeti, filme karanlık ve atmosferik bir hava katıyor. Filmin renk paleti, bilinçli bir şekilde soluk ve kasvetli; bu, hikâyenin melankolik tonuyla uyumlu olmuş.

Marvel filmlerinin vazgeçilmezi espriler, Thunderbolts*’ta da mevcut, ancak bu kez daha ölçülü ve karaktere özgü. Yelena ile Red Guardian arasındaki baba-kız atışmaları, ekibin “dışlanmışlar” kimliğini vurgulayan alaycı diyaloglar ve John Walker’a yönelik iğneleyici yorumlar, filmin en eğlenceli anlarından bazılarını oluşturuyor. Ekip üyelerinin birbirine alışma süreci, Avengers’ın ilk filmindeki takım kurma havasını anımsatıyor, ama daha sert ve gerçekçi bir tonda.

Her ne kadar Thunderbolts* birçok açıdan başarılı olsa da, kusursuz değil. İlk yarım saatte tempo biraz ağır ilerliyor ve bazı karakterlerin arka planları, daha önce MCU projelerini izlememiş olanlar için yetersiz açıklanmış gibi hissettirebilir. Bucky Barnes gibi bazı sevilen karakterler, beklenenden daha az öne çıkıyor, bu da hayranları hayal kırıklığına uğratabilir. Ayrıca, final biraz aceleye gelmiş hissi verebiliyor; keşke bazı temalar daha derinlemesine işlenseydi.

SPOILER ALERT 🚨🚨🚨
MCU için hype yaratacak birkaç şeyden spoilerlı şekilde konuşalım istiyorum. Thunderbolts* isminin yanındaki yıldız işaretinin anlamını filmin sonunda öğreniyoruz. CIA başkanı De Fontaine olaylardan kendini sıyırmak için Thunderbolts ekibini The New Avengers olarak halka tanıtıyor. After credits sahnesiyle birlikte ekibin aylardır The New Avengers olarak görev yaptığını anlıyoruz. Bu olayın önemi ise Secret Wars’a giden yolda anlam kazanıyor. Çizgi romanlarda Avengers’ın dağılmasından sonra kurulan The New Avengers ekibi Sentry ile tanışıyor ve yavaş yavaş evrenlerin çarpışması ortaya çıkıyor. Gelecek sene izleyeceğimiz Doomsday ve sonraki Secret Wars filmi ile yaşayacağımız bu olaya şimdiden hazırlık yapılmış oluyor. After credits sahnesinde ekibimiz bir aradayken atmosfere boyutlararası bir geminin atmosfere giriş yaptığı uyarısı geliyor. Uydu görüntülerine baktıklarında ise geminin üstünde “4” logosunu görüyoruz. Evet! Fantastic Four ekibi dünyamıza geliyor. Temmuz’da izleyeceğimiz Fantastic Four filminde yaşanacaklar sonrası ekip dünyamıza Doom tehditini anlatmak için geliyor olabilir. Multiverse Saga MCU için çok iyi geçmemiş olsa da artık her şeyin toparlandığını ve rayına oturduğunu ben kendi adıma söyleyebilirim. Hype artıyor, siz de yerinizi alın derim!